hoşlanmamak, tahammül edememek, nefret etmek, tiksinmek, midesi(ni) bulan(dır)mak.
It stuck in my
craw: Ondan hoşlanmadım/tiksindim.
kızdırmak, sinirine dokunmak, canını sıkmak.
His fathers' praise of his brother stuck in Ali's craw:
Babasının kardeşini övmesi Alinin sinirine dokundu.
kursağında kalmak, gücüne gitmek, ağır gelmek, hazmedememek.
It stuck in my gizzard: Hazmedemedim/gücüme
gitti/bana ağır geldi.
dili varmamak, bir türlü söyleyememek, söylenmesi güç olmak, boğazında düğümlenip kalmak.
The words
of sympathy stuck in her throat: Nasıl başsağlığı dileyeceğini bilemiyordu.
aklından çıkmamak Fiil
akılda kalmak Fiil
unutulmamak Fiil
söylemeye korkmak Fiil
söylemeye dili varmamak Fiil
kabullenememek Fiil
ağırına gitmek Fiil
boğazında düğümlenmek Fiil
söyleyememek Fiil
fotoğraf yapıştırmak Fiil
eski kafalı kimse
(otomobil) çamura saplanmak Fiil
zor/müşkül/sıkışık durumda, iki ateş arasında.
sıkıntıda
(başkasının işine) burnunu sokmak, (istenilmeden) işe karışmak, yersiz müdahalede bulunmak.
He always
puts his oar in my business.
ziftlenmek Fiil
birinin dikkatini çekmek Fiil
birine önemli gelmek Fiil
kâğıtları bir çekmeceye tıkmak Fiil
not defterine yazıvermek.